
Kahve Arap Yarımadasından çıkmış ve diğer kıtalara yayıldıktan sonra zenginliğin sembolü haline gelmiştir. Ne kadar çok kahve ağacına sahip olduğun söz ve yer hakkına sahip olduğun anlamına gelmekteydi. Bu zenginliğe sahip olan ise tek bir sülale vardı: Demirtaşoğulları!
Osmanlı Devletinden geniş olmasın bu sülalenin geniş alanlara yayılan kahve ağaçları vardı. Bu ağaçların bolluğu ipek ve baharat yollarından gelen tüccarların dinlenirken içecebilecekleri bir kahvehane açma düşüncesini doğurmuştur. Ne var ki doğurmak kelimesi kadınlara özgü bir anlam taşıdığı için Demirtaşoğulları arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır. Bu nedenle başlayan savaş Osmanlı Devletinin çöküş nedenlerinin iç etmenleri arasında yer alsa da dönemin tarihçileri ne böyle bir savaşı ne de böyle bir soyu yıkıcı faktörlerden saymayı reddetmiştir. Devlet tarafından kontrol alınmaya çalışılan bu savaş bitti gibi gözükse de Demirtaşoğulları tarikatların ayinlerinden etkilenmiş olacak ki savaşlarını yer altında yapmaya devam etmiştir.
Kömür dumanının mesaj olarak anlaşılmadığı dönemde kahve de kapitalizmde yerini almış ve Demirtaşoğulları A.Ş adı altında Antartikadaki penguenlere bile adını duyurmuştur. Öyle ki Penguen dilinde demirtaş kahve anlamına gelmektedir. İkiye ayrılan Demirtaşoğulları kahve alanında rekabete girerek hem halkın ucuza kahve içmesine sebep olmuş, hem de kendi sonlarını kendileri hazırlamıştır.
Başta ortaklık meselesi nedeniyle başlayan savaş değişen koşullara uygun şekli almış ve savaşın devam etmesine olanak vermiştir. Şu anda içinde bulunduğumuz bilgi çağında ise sınav zamanları önem kazanmış ve sınava çalışırken beyindeki nöronların aktif hale gelmesi için içilen kahve molalarında Demirtaşoğullarından Harme ve Menis tarafından geliştirilen bir oyun haline gelmiştir adeta. Görünürde oyuna benzese de derinlere inildiğinde jungçı yaklaştığımızda ortak bilinçaltına yerleşmiş olan mücadeleyi görürüz. Buradan da savaşın devam ettiğini anlamaktayız.
Kısaca, Karşılaştığımız her Demirtaş aslında 300 Spartalıdan birisidir.