20 Mayıs 2012 Pazar

Kaybediş


Eskiye oranla azalan yaratıcılığım altının düşüşüyle birlikte iyice dibe vurdu. Halsizlik, göz kararması, baş dönmesi gibi belirtiler yaşayan, zamanında altına yatırdığım yaratıcılığım şimdi yükselen dolara imrenmekte hatta ABD hayalleri kurmakta. Şizofreni belirtileri göstermeye başlayan yaratıcılığım 1912'deki Titaniğe binmek için hazırlık yaptığını subliminal mesajlarla dile getirdiğini sinema izlerken zirveye çıkan adamın arka fonundaki kayalıklarda gemi resmini görünce anlayabildik. başta anlamamazlığa vurmaya çalışsam da baskı altına alamayan düşlerini açıkça ifade etti ve yollara düşeceğini söyledi. Benim gidemeyeceğimi biliyordu, söyledim de...o gitti. Ertesi gün tekrar düşen altınla beraber 3D olarak izlediğim Titanik filminde buldum onu. ''Jack'' dedi sanki. ''ölüme gitme terketmeyelim birbirimizi''. ''gitmem gerek'' dedi Jack '' bu sus değirmen suyuyla dönüyor, bari birimiz kurtulsun. Jack diyen o sesi nerde duysam tanırım. Geçen gün pazarda rast geldim ona. Kollarında altınlar domates diye bağırıyordu zamanında JAck diye bağıran sesler şimdi Maslow'un ilk basamağını gerçekleştirmek için çıkıyordu. Yeteneğini kaybetmemişsin dedim hala bağırıyorsun. Şarkı bile söylüyorum abla dedi. iyi dedim 2 kg domates ver de gideyim. Bileziklerinin sesiyle pazarın sesi birleşti ve ben domateslerimi diğer sebzelerin arasına koyup çamurlu yollardan doğru giderek oradan uzaklaştım. O sesi nerde olsa tanırım dedim ya şakaydı.

5 Ağustos 2011 Cuma

Yer Çekimine Yenik Düşen Titan


Karpuz ekinlerinin tanrısı olan Karpitos bulutların üzerinde karpuz salkımlarını sularken Dünyada'da yağmur yağıyordu. Karpitos 2 gündür devam eden ''2012'de Dünyayı Neler Bekliyor?'' adlı konferansta onur konuğu olduğu için karpuzlarına vakit ayıramaz. Bu nedenledir ki 2 gün sulanmayan karpuz salkımlarının su oranları yüzde 98 'e düşer. Karpuzların su oranlarının düşüşü tanrılar diyarındaki borsa oranlarını tavan yaptırır. Bu durumu kontrol altına almaya çalışan Karpitos Dünya Büyükelçiliğiyle iletişime girerek itfaiye birimlerinin devreye girmesini emreder. Bu emir üzerine itfaiyeci Gülizar işi bırakır ve karpuz hisselerini satarak bir ömür boyu yetecek parayı kazanır. Gülizar'ın bu açgözlülüğü Karpitos'un hoşuna gitmez ve Zeus'tan Gülizar'ın kişiliği hakkında kütüphaneden bilgi edinmek için izin ister. O gün Afroditle arası çok iyi olan Zeus seve seve izni verir. O sıralar mutsuz olan Herkül o gece bir yanında dünyevi annesi Alkmeneherakles diğer yanında ise uhrevi babası Zeus'un olmasını istiyordur. Tabiki bu sadece faztaziden ibarettir. Zeus'un Afroditle arası iyi oldukça bu mümkün olmayacaktır.
Herkül tanrılığı reddedip dünyevi hayatı seçtiği için insanlar ile tanrılar arasındaki iletişimi Herkül sağlıyordu. O bir dünya Büyükelçisiydi ve bundan gurur duyardı. Haliyle bulutlara su sevkiyatı işi de ona kalmıştı. Zeus oğlunun bu halini gördükçe gururlanıyordu: ''işte benim oğlum''. Afrodit ise bu gururu anlamış olacak ki ''Zeus'' diye bağırdı. ''Gel de şu kara deliği itmeme yardım et. Cildimi buruşturuyor''. ''tabi ki hayatım'' diyerek oradan uzaklaşan Zeus'u gören Herkül 'neden ben Allah'ım'' diyerek yaradılış teorisine inanmaya başlar ve Orhan Gencebay ile haftada bir Eminönünde bir balıkçı lokantasında buluşmaya başlarlar. Tabi bu itfaiye sularını taşıdıktan sonra gerçekleşir. İtfaiyenin suları demişken suların içinde bulunduğu borular bulutlara ulaşmasına ramak kalmıştır ki dünyadaki okyanusların bu karpuzları sulamak için yetersiz olacağı akla gelir. En iyisi karpuzları dünyadaki okyanusların içine teker teker sokup el yardımıyla yıkamaktır. Bu düşünceyi duyunca panik atak geçiren Karpitos Medusa'nın yılan saçlarının terapi yapmasıyla kısa süre içinde kendine gelir ve teklifi kabul eder. Karpuzlarını salkımlarıyla birlikte kökünden kopartan Karpitos başka seçeneğinin olmadığını biliyordur. Tam 3. karpuzu Hint Okyanusuna indirmek üzereydi ki yer çekiminin akımına kapılarak kafasını magma tabakasına çarpar. Başı ekvatorla sarılan Karpitos kendine geldiğinde karpuzlarının yüzde yüz oranına kavuşmuş olduklarını ve borsanın kendine geldiğini öğrenir. Onu en çok şaşırtan ise kafasının yanında dönen minyatürk karpuzlardır...Çifçilerle beraber!

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Koyulaşan Düşüncelerin Ispanak'a Etkisi!

Ispanak Yeşil olmak Zorunda Değildir!

Anlamın anlam araması gibi bir durum söz konusu değil, anlam da anlamsızlıktan kurtulmak için insanlar tarafından yaratılmış bir Bing Bang en nihayetinde. Bilişim çağının rövanşta olması boşuna değil gene herşey beyinde bitiyor... KateGORİLeştiren beyini düzene sokmak için algılanılan nesnelere önce bir kelime atfederiz. Sonra atfedilen kelimeyle birleşen nesne anılarla birlikte bizim için anlamlı olmaya başlar. Kelimeler nesnelerin dünyasını onlara daha anlamlı bir dünya vermeye çalışırken bir de bakarsınız nesneler anlamlarını yitirmiş, kendilerinden çıkmışlar kelimeleri ifade edebilmek için. Pazar anlayışında markanın ürünün adını alması, politikada barış getirmenin özgürlüğü sınırlaması, sporda ise takımın futbolun önüne geçmesi gibi...
Anlamın anlamla bir derdi yokken insanların anlama anlam yüklemeye çalışması niye? Bir şeye anlam yüklediğimiz anda onun aslında o şey olmaktan çıktığının farkında değil miyiz? Farkındayız da olması gerekenler dünyasının yaşam koşullarından biri de bu mu! Gözü mavi olan bir insanın gözü mavi olan diğer insandan pigment farkı olsa da mavi gözlü olarak nitelendirilmesi beynin nefes alması için gerekli bir nokta, lakin eksik bilgilerle insanları etiketlemek, hayatı anlamlandırmak bir yana bunu tek gerçek buymuş gibi ortaya atmak ne kadar doğru?
Anlamın tek anlamlılığı modern çağın bir getirisidir ve artık post-modern çağdayız. Yani her şeyin biricik olduğu bir çağda. Bu nedenle Artık Rönesans'ı günümüze göre aydınlanma dönemi diyemeyeceğiz sanırım...
Tüm farklılıklara rağmen ise varoluş sorunsalı devam ediyor, yine de tüm anlamsızlıklarımıza rağmen bir şeylere anlam vermeye çalışarak yaşamaya devam ediyoruz...
Kelimelerle aranızı iyi tutun derim.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Efeler demlenir..

Ruhumuz genç kalsın..

24 Nisan 2011 Pazar

B Vitamini Eksikliği ve Etik


Terapiye gelen danışanın B Vitamini eksikliği olduğunu anlayan psikolog ne yapacağını bilemez ve hemen sağdıcı olan arkadaşını arar:
-Alo
-Elo
-Şimdi bırak şebekliği. İnanılmaz bir şey oldu ve ne yapacağımı bilemiyorum.
-Ne dediğinin farkında mısın kuzum, şimdi sakin ol ve anlat hadi
-Şimdi bir danışan geldi ve ciddi bir rahatsızlığınız var mı diye sorduğumda yalnızca B vitamini eksikliğinin olduğunu söyledi
-Yalnızca mı B vitamini eksikliği
-Evet ne yapmalıyım
-hımm..bir düşünelim. Öyküsünü aldın mı?
-henüz değil.
-O zaman öyküsünü alırken B vitamini eksikliğinin ne zaman başladığına dair bilgileri şimdilik sorma.
-Öyle mi diyorsun?
-Olayları tekrar tekrar anlatıyorsa ve tedavi etki etmiyorsa o zaman B vitamini eksikliğine odaklanırsın.
-tamam o zaman huh rahatladım biraz akşama yemeğe geliyorsunuz dimi
-hiç kaçar mı
-o zaman görüşürüz
-bay
İçi rahatlayan terapist onca yıl boyunca aldığı terapide B vitamini eksikliğine dair bir bilgi almadığını farkederek danışanın yanına gider. Danışanla 45 dakika görüşme yapan terapistin aklında tek bir şey vardır B vitamini eksikliği! Akşam tüm internet sayfalarını karıştıracak ve bir daha ki görüşmeye bu konuda yetkinliğini elde edecektir.
Tabii ki B vitaminleriyle dolu olacak akşamki yemeği hazırladıktan sonra...

12 Mart 2011 Cumartesi

Otobüs Fotoğrafçılığı

Fotoğraf ortaya çıktığı karanlık oda döneminden itibaren her alanda kendine bir yer edinmiştir. Günümüzde ise disiplinler arası bir alan haline gelmiştir. Bu alanlardan biri Otobüs Fotoğrafçılığıdır. Otobüs fotoğrafçılığı matriks filminin hemen ardından neyin gerçek neyin gerçek olmadığı sorunsalı üzerinden hareketle ortaya çıkmıştır. Gerçek- gerçek olmayan sorunsalı post-modernizmin etkisiyle hayatın bir illüzyon olduğu düşüncesini ortaya çıkarmış bu da her yolun her kişi tarafından farklı algılanmasına sebep olmuştur. Bu noktada amacımız hareket halindeki otobüste görülen görüntülerle çekilen fotoğrafların arasındaki farkın insanlar üzerinde ortaya çıkardığı duygu durumlarını fark ettirmektir. Kursun bir diğer özelliği ise günümüz insanına çevresi ve rüyaları hakkında bilinçli bir nitelik kazandırarak şöförün gözüyle dünyaya bakma özelliği kazandırmaktadır.

ATÖLYE PROGRAMI

-ilk hafta-
Eğitimimiz çevresel psikoloji dersleri ile başlar. insanın çevresine olanlara karşı farkındalık kazanması amaçlanır. Daha sonra katılımcıların gördükleri görüntülerin bir matriks olduğu hipnoz yoluyla bilinç altına işlenir. Bilinç altına girmişken otobüs fotoğrafçılığı eğitim cd'si katılımcıların bilinçaltına yüklenir. Böylece kendilerine geldiklerinde daha kısa bir sürede fotoğraf konusunda profesyonel hale gelirler. Bilgilerin yerli yerine oturması için ders burada biter.

-ikinci hafta-
Yerli yerine oturan bilgilere sahip olan katılımcılara otobüs fotoğrafçılığı eğitim cd'sini izletiyoruz. bu bilgileri kolayca edinen katılımcılar fotoğraf hakkındaki temel ve mekanik bilgileri, fotoğraf makinesinin kullanımını bir kaç pratikle kolayca öğrenirler. Bol fotoğraf çekme ödeviyle ders bitirilir.

-üçüncü hafta-
Atölyede otobüs simülasyonu hazırlanır. Otobüste ayaktayken fotoğraf makinesini sabit tutma öğrenilir.Haber ajansından gelen bir muhabir konuğumuz bize kaza anındaki görüntülerin çekilme pozisyonları hakkındaki bir konuşma yapar. Elde edilen bilgiler canlandırmalarla öğrenilmeye çalışılır ve eksik noktalar tartışılır. Son olarak da diğer hafta otobüslerle gezilecek yerler hakkında bilgi verilir.

-dördüncü hafta-
Katılımcılarla 48 nolu Uludağ Üniversitesi- Heykel Otobüsüyle çekim gezisine çıkılır. Otobüsün hızıyla fotoğraf makinesinin enstantene hızı orantılanması öğrenilir. Çevrede görülenlerin gerçek olup olmadığı sorgulanana kadar yeni görüntüler devreye girer, işte bu noktada fotoğrafı çekilecek görüntüler arasında ayrım yapma işlevi kazanılması amaçlanır. Şoförle girilen diyalogda yol hakkında bilgiler alınırken bir yandan da fotoğraf çekilerek beyindeki hem duyma merkezini hem de görme merkezini aynı anda çalıştırma sağlanır. Duraklarda bekleyen insanların duygu durumları kadraja yansıtılmaya çalışılır. Farkında olmadan geçilen sokaklara karşı farkındalık sağlanarak iyi fotoğraf çekme özelliklerinin kazanılması amaçlanır.

-son hafta-
Çekim gezisinde çekilen fotoğraflar değerlendirilir. İlk çekilen fotoğraflarla çekim gezisinde elde edilen fotoğraflar arasında karşılaştırma yapılır. Otobüslerin insanlara yönelik olmasına rağmen şoförlerin ne taşıdıklarının farkında olup olmadığı tartışılır. Farkındalığı olanlar derneklere yönelirken yeni uyanmış olanlarda yol fobisi kendini gösterir. İlk çekilen fotoğraflar ile çekim gezisinde çekilen fotoğraflar arasındaki fark hakkında katılımcılardan kompozisyon yazması istenir. En beğenilen fotoğraflar kompozisyonuyla birlikte sergilenir.


8 Mart 2011 Salı

Zeytinyağlı Yeşil Zeytin Totemi


Nefes aldığı sabahlardan birinde Eysha alarmının çalmasıyla gözlerinin tekini bulutlardan görünmeyen güneşin vekili olan ışınlarına açsa da ışınlar güneş vekili olmayı reddetmiş ve o da artık iki gözünü açmıştı. O günden sonra Eysha gözlerini dört açacak ve güneşin bulutların arkasında neler karıştırdığını anlamaya çalışacaktı.
Eysha sıcacık yatakta 10 15 salise gerindikten sonra Menis ve Ecitah ile birlikte mutfak takma adını kullanan morga doğru ilerlemiş ve monoton haytalarının vazgeçilmez rutinlerinden olan donmuş kahvaltılıkları hayata döndürme çalışmalarına başlamıştı. Mutfağın soğuğundan ve yaratılışın ana düşüncesinden olacak ki ilk olarak çay suyu için çaydanlığa su koymuşlardı ve çeliğin ateşle dansı başladı. Bu sırada masanın üstüne yavaş yavaş yerleşen kahvaltılık kabilesi de kendilerine gelmeye başlamıştı. Domates ve salatalık birlikte yaşamaya karar verdi ve üstlerine hayırlı olsun diye beyaz pullar döktüler. Bu birliktelikten etkilenen zeytin peynire evlenme teklifi etti ve peynir beyaz gelinliğiyle zeytin ise siyah smokiniyle çıktı sahneye. Reçeller de nedime misali eşlik etti onlara. Koyu bir muhabbet başlamıştı aralarında. Günlük yaşamın psikopatolojisini okuyan kaymak bal ikilisi kabile psikoloji hakkında ilk düşünceleri ortaya atıyorlardı. Kısa isim olarak kahvaltılık kabilesini kullanan Zeytinyağlı Yeşil Zeytin kabilesinin aynı zamanda totemi olan zeytinyağlı yeşil zeytin ateşin başında buzlarını eritmeye çalışıyordu. Kahvaltılık kabilesinin inanışına göre zeytinyağı çözülen yeşil zeytin kendine geldiğinde herkes sofra adı verdikleri yerde toplanır ve yeniden diriliş başlardı. Yeniden diriliş totem adına kendilerini ölüme yollamak anlamına geliyordu. Böylece kabile kokuların birbirine karıştığı buzdolabına geri girmeyecek ve gelecek nesillerin yolunu açacaklardı. Bu yolda fiziksel ve kimyasal yapıları değişen kahvaltılık kabilesi kanalizasyon borusunda bambaşka bir hayata yolculuk ederken sofrada hergün yeni nesiller ananelerini yerine getirip yaşamlarını sürdürüyorlardı. Zeytinyağlı yeşil zeytin totemi de dahil...