28 Aralık 2010 Salı

Flash Bellekteki 5 Yıldızlı Dünya




Sunum taktikleri dersinde terbiyeli ve terbiyesiz sıfatlarının aynı kişide toplanabildiğini gördüğümde şok olmuştum. Ne yazık ki bu şok modu Niçrub adlı kişinin bana jakuzili flash belleğimi vermesiyle sona erdi. Şok olma durumunun arasıra yaşanması gerektiğine inananlardanım. Tetik kelimesinin sadece 'silah tetiği' söz öbeğinde bulunmasının haricinde de varolduğunu ve bunu da şok olma durumunda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Neyse, kısaca şok olma durumu hoşuma gitse de kısa sürmüştü. Jakuziyi ve LSD ekran TV'yi içinde barındıran flash belleğime kavuştuktan sonra pazar keyfi yapmak için illa da pazarı beklemek zorunda olmadığımı anladım. Bu esnada ders hala devam ediyordu ve ben bu 5 yıldızlı hayalimi bir süreliğine defterimin arasına kaldırdı.

Dersin içeriği sunumda karşılaşılabilecek zor durumlarda neler yapılabilirliği hakkındaydı. Bugün ise sesi titreyen kişinin sesini daha da titretmesini sağlayarak ortaya çıkan ses dalgarını inceledik. Konu sınıfta ne kadar çok yankılanırsa tizliği o kadar artıyordu. Bunun sonucunda kulaklarımızda oluşan acıya karşı ise kung-fu tekniklerini öğrenerek baş etmeye çalıştık. Tabii zor olmadı değil. Kung-fu tekniğiyle ses dalgalarını başımızdan savdıktan sonra ses dalgaları kendi aralarında muhabbet etmeye başladı. Hemde sınıfta! Onları dinlemek içimizden gelmiyordu. Hipnozu kullanarak onları yok saymayı başardık. Hayatımızdan ses dalgalarını çıkarmak ne kadar zor olsa da çay demlemek o kadar kolaydı. Biz de kahve yerine çay içmeyi alışkanlık haline getirdik. Sınav zamanı kahveye olan duyarlılık çaya karşı gelişmese de evrim özelliğini kullanarak gelecek nesillerde bu duyarlılığı sağlayabileceğimizi düşündük ve kendimizi feda ettik.

Bir süre sonra sınıftaki insanlarda Mehmet Efendi Sendromu ortaya çıktı. bununla baş etmek amacıyla tüm dünyada Türk kahveli nargile içilmeye başlandı. Bu durumdan prim yapan Mehmet Efendiler ise ilk 50 zengin arasına girmeyi başardılar. Sonradan New Times'te çıkan haberlere göre Sendromun Amerika'nın başının altından çıktığı anlaşıldı. Bizde rahat rahat çay içmeye devam ettik karlı soğuk gecelerde.

Saatin yelkovanı akrepini ittirince guguk kuşunu sokmasına ve guguk kuşunun ciyaklamasına sebep oldu. Bu guguk kuşu için ne kadar acı vericiyse bize o kadar haz veriyordu. Bu haz hayvanlara karşı sadist tavırlarımızdan değil de dersin bitişini haber aldığımızdan kaynaklanıyordu. Dersin bitişini haber veren duman gönderme tekniğinden yeni ayrıldığımız için bu yeni teknik bizde heyecan yaratıyor olsa gerek. Ders sona erdi. Guguk kuşunu hemen Veterinelik Fakültesine teslim edip teşekkür ettikten sonra nihayet evlerimize dağıldık.

Eve giderken aklım defterimin arasına sokuşturduğum 5 yıldızlı hayaldeydi. O yüzden etrafımdakileri göremiyordum ve vakit nasıl, ne şekilde geçiyordu anlamıyordum Bir ara tuhaf bir ses dalgasıyla kendime geldim. Meğersem çalan düdüklü tencerenin alarmı değil, yolun ortasında duran arabanın kornasıymış. Ne diye durduğunu düşünmedim bile. Sinirlendiğimi belli ederek cık cık diye ayrıldım oradan ve bu olaydan sonra eve attım kendimi. Hemen günümüzün en popüler bilişim aleti olan bilgisayarı açtım ve flash belleği bilgisayara taktım. Ekranda çıkacak olan görüntüye karşı fazla heyecan yapıp kalp krizinden bu dünyadan tüymemek için perdenin arkasına saklandım. Ekranın açılacağı sayfada 5 yıldızlı hayalime kavuşma setinin perdesi arkasındaydım. Ekran açıldı...Perdenin arkasından çıktım...Bir de ne göreyim! Niçrub kendini flash bellekte unutmuş bisiklete biniyordu. Hayalimin burada kesintiye uğramasının yanında gerçek dünyadaki yatağım da toplanmayı bekliyordu...A.K

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder