1 Aralık 2010 Çarşamba

ne diyor çağdaş filozoflar?


Postmodernist bakış açısıyla gelenekçi yapıdaki değişime dem vuran günümüz filozofları (ki filozof kelimesini sevmiyorlar sonuçta kavrama yüklenen anlamlar farklı:)her bir fenomenin eksikliği olduğu sürece hermoniytiğinin sonsuz olduğunu söyler. Marion'un doymuş/doyurulmuş fenomen dediği şey sezgi karşıtı anlamdaki eksikliktir. Bu tür fenomene en saf örnek tarihtir. Biz geçmişten gelen ve geleceğe devam eden bir tarihin sadece bir parçasıyız. Bİzim bulunduğumuz tarihi biz kendi deneyimlerimizle anlamdırırken bizim ötemizde varolan bir tarih süreci vardır. Herkes kendi tarihini kendi yaşadıklarına göre anlamlandrır ve insanlarla iletişim bir nevi tercüme etmektir. Sonuçta benim sosyal ve kültürel bağlamda edindiğim deneyimler benim hikayemi oluştururlar ve ben bu hikaye kapsamında diğerlerini anlarım. Benim edindiğim bilgiler gibi karşı tarafın edindiği bilgiler de farklıdır. Bu yüzden net bir uzlaşma sağlanmaz ve iki taraf tam olarak biribirini anlayamaz. Her iki tarafta kendi hikayesine göre birbirini anlamlandırabilir fakat bu da hikayelerin ya fazla ya da eksik olarak anlamlanmasına sebep olur. Benim kısıtlı deneyimim karşıdakinin deneyimini anlamada yetersiz kalır ve ben deneyimlerimi ne kadar arttırırsam çevremi o kadar fazla anlamlandırabilirim.

Dini ele aldığımızda inanç benim ona yüklediğim anlamıyla saf inanç değildir. İnanca günümüzde bilgi de eklenmiştir. Tanrı tektir fakat benim onu anlamlandırmamla senin onu anlamlandırman farklı olduğu için Tanrı kavramı doymuş/doyurulmuş bir fenomendir ve sonsuz sayıda hermenoytiği vardır. Hz. Muhammed'in dönemindeki islamiyet ile günümüzdeki islamiyet bu nedenle farklılaşır. En önde sosyal ve kültürel etmenler bu durumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur ki Hz.Muhammed'in ölümünden sonra ortaya çıkan mezhepler bunun en bariz örnekleridir.

Dil ilk çağda Hz. Adem ile Tanrı'nın konuştuğu ibraniceye dönüştürülmeye çalışılmıştır. Ortaya çıkması istenen mükemmel evrensel bir dil düşüncesidir. Fakat gün geçtikçe artan dil çeşitliliği bunu engelllemiştir. Bu dillerin saf olan ibranice'den ortaya çıktığı düşünülmeye başlanmıştır. Günümüz Avrupasında ise gitgide artan bir dil renkliliği oluşmaktadır.

18.yüzyılda aydınlanma çağıyla birlikte ortaya çıkan entelektüel adam tipi daha önce kahin,katip, kilisenin yaptığı toplumu değiştirme düşüncesini kilisenin gücünün azalmasıyla devralmıştır. Bu entelektüeller toplum yapısını değiştirmeyi ve toplumu dönüştürmeyi bir amaç edinmişler ve bunu ise aklın gücü sayesinde gerçekleştirebileceklerini iddia etmişlerdir. Bu entelektüeller Tanrı'nın kulu veya tercümanı olmayıp kendilerini Tanrı yerine koymuşlardır. Toplum yapısını değiştirmek için varolan sistemin yok edilip kendi düşünceleri doğrultusunda yeniden oluşturulması gerektiğine inanmışlardır. Fakat bu düşünceleri kendi hayatlarında uygulamakta zorlanmışlardır.

20.yüzyıla gelindiğinde postmodernizmin de etkisiyle ortaya çıkan mutlak belirlenemezlik tarih varolduğu sürece hermenoytiklerin de devam edeceğini öngörmüştür. Mutlak hakikatten bahsedemeyiz çünkü dil belirsizdir. Benim anlatmak istediğimi sen o ana kadar ki bilgilerin kadar anlarsın bu yüzden beni tam anlayamamzsın. Sözcüklere yüklenen anlamlar farklı olduğu için de saf bir anlama mümkün değildir. Psikoterapilere ilgi bu yüzden gün geçtikçe artmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder