26 Ağustos 2010 Perşembe

Buhar Gücüyle Çalışan Gözlük!



İşten gelmiş gözlüğümü masanın üstüne, kendimi de kanepeye atmıştım. Beş dakika geçti geçmedi tam gözlerim kapanıyordu ki gözlüğümün camının yavaş yavaş buharlaştığını gördüm. Gözlerimi kısıp olayın gerçek olup olmadığını kontrol ettiğimde kendimi 13.yüzyıl Venedik'inde buldum. O zamanlar İtalya'nın cam rezervlerine sahip olan Venedik için şal şallı yıllardı. San Geremia Kilisesi, Fondaco dei Turchi Sarayı inşa edilmiş, yüzyılın yapısı olan Palazzo Loredan yapılmış, deniz ticaretinde üstün bir güç haline gelmiş olan bir su üstü kentiydi. Kendimi ise bu tarihin içine gömülmüş bir evde tanımadığım bir adamın yanında buldum. Sonradan adını öğrendiğim bu adamın adı Salvino Armatoydu ve cam imalatçısı olmasının yanında optik bir fizikçiydi. Yuvarladığı camın şeklinden dolayı bugünkü bildiğim gözlükün adı !cam mercekler' idi. Fakat kulağa takmalık yerini henüz icat edemedikleri için o dönemde kelebek tipi çerçeveleri burunlarının üzerine sürekli itiyorlardı. Gerçek camdan ve fildişi çerçevelerinden yapılmış bu cam mercekler oldukça ağırdı. Her ne kadar sayın mucite gözlük sapı fikrini anlatmaya çalışsamda dil farklılığından olacak beni ateşle evden atmaya çalıştı. Başardı da.Tabi evinde istenmediğim bir adamın yanında ne kadar durulabilinirse o kadar durmuştum saten. Ama şimdi nereye gidecektim diye düşünmeye başlamıştım ki gözlerim bulanık görmeye başım dönmeye başlamıştı. Etrafım netleştiğinde ise 1730'un Londrasındaydım ve Edward Scarlett tarafından yapılan sabit gözlük sapına tanık oluyordum. Gözlüğün varoluşu böylece tamamlanmış olmuş benim de gözlerim bu sahne karşısında buram buram yaşla dolmuştu. Tabi peçete de yok o zamanlar adamcağızın perdesinin kenarına silmiştim. Bay Scarlett'in evden atma hikayesi de bu şekilde gerçekleşti. İnsan hayatında bir kere 18.yüzyıl Londrasına ayak basar gelmişken gezeyim düşüncesiyle etrafı geziyordum ki bir fırından çıkan ekmek kokusuyla aç olduğumu anladım. Kaç saattir yemek yemiyordum. ne güzel ki insanoğlu her dönemde bir ekmek ihtiyacı hissetmiş ve hangi yüzyılda olursanız olun bir ekmek kokusu duymanız mevcut. Enflasyon nedeniyle gramajı değişse bile. İçeri adım attım ve fırıncıyla göz göze gelmiştim ki fırından çıkan ekmeğin buharı ortalığı sardı ve kendimi ekmek kokularının yerini kaplamış olan rutubet kokulrı kaplı bir yerde buldum. Gördüğüm şey bir buhar makinesi olmalı ve dolayısıyla yanımdaki adam da James Watt. İngiltere'de 17.yüzyılda odunun yerini kömür almasıyla Sanayi Devrimine gidilen yol açılmış oluyor. Madenciler yerin altına girdikçe su sorunuyla karşılaşmaları üzerine Buhar Makinesi talep ederler. Ve şuan o icadın yapılış aşamasına seyirci oluyoruz. İlk denemede ortalığı kaplayan buhardan etrafı göremiyorum ve odanın sıcaklığı gitgide artıyor. Taa ki ben güneşin odaya sızmasıyla terlemiş bir şekilde uyanana kadar.
Diğer eşyaların serüvenlerine de ortak olayım diye onları da buharlaştırmaya çalışıp gözlerimi kapatsam da kendi yarattığım kurguyu kafamda canlandırmaktan daha öteye gidemiyorum. Kendi hayatımın serüvenine şahit oluyorum en azından diyerek kendimi rahatlıyorum ve rutin hayatıma devam ediyorum. Bir sonraki gün masadaki sürahinin buharlaşmasıyla gülümseyerek kapatıyorum gözlerimi. Yüzyılların keyfini çıkarıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder